Suyun öte yanından gelen sarman baba, pürtelâş tekir anne, Saygonlu sarman abla ve fık fık tekir kardeş olağan bir adli tatil döneminde güzel ve yalnız ülkelerinin batısındaki bir adaya giderler. Tüm yol boyunca baba sarman, bir zamanlar güzel ve yalnız ülkede çoklukla yaşamış, kalkmış göç etmiş ama gittikleri adada çoğunluk oldukları düşündükleri tekirlerle ilgili fikirlerini sıralamış. Baba sarmana göre, göçen tekirler ağırlama zanaatının ustasıymış, hele ki bir de meyhaneci olanları (ki çoğu barba olarak anılırmış) pisileri bir ağırlarmış bir ağırlarmış sormayın. Baba sarmanın dolduruşuna gelen çekirdek aile akşamüstü feribottan olağanüstü beklentilerle inmiş. Vakitlerden akşamüstü olduğu için acilen kendilerine tavsiye edilen pansiyona doğru yola çıkmışlar. Ancak rezervasyon hak getire olduğu için yer bulamamışlar, zaten pürtelâş sultan tuvaletlerin dışarıda ve ortak olduğunu görünce;
— başka yer bulalım
Diyerek tipik anne hijyen seçimini belirtmiş. Sıcakkanlı sultancığım yolun kenarındaki bir ada yerlisi tekire ye kalabilecekleri başka bir yer olup olmadığını soruvermiş. Tekire
—benim evde kalın,
diyivermiş.
Baba sarmanın dolduruşunda ve akşamüstü mahmurluğundaki çekirdek aile teklifi acilen kabul etmiş, Ada yerlisi tekire yi arabalarına aldıkları gibi yola koyulmuşlar. Yerli tekir emiz sahilden kızını da almalarını istemiş ve fıstık kıvamındaki yavru tekir iyede arabada yer bulunmuş. Ancak yavru fıstık ve tekire yol boyunca kendilerince mırmırlaşmışlar. Çekirdek aile mırnavları ise bu mırıltılardan hiç bir halt anlamamışlar, sadece yavrunun anneye kızdığını ve söylendiğini hissetmişler.
Nihayet yol bitmiş ve adanın tepesindeki eve varmışlar. Evin dış görünüşüne bakan baba sarman yerinden kalkma zahmetinde bulunmammış. Pürtelaş, Saygonlu ve fık fık ev sahibi ile bahçe kapısından içeri girmişler. İki katlı, kagir bakımsız bir ev izlenimi vermekle birlikte umut dolu çekirdek ailemiz hiç sesini çıkarmadan evin içine dalmış. Karanlık, gıcırdayan merdivenlerle hortlak öykülerinden fırlamış gözüken mekanda uykusunu seven Saygonlu, kerevetten başka yatacak yer göremediği için fık fıkla nereye nasıl sığarları ölçüp biçerken annesi pürtelaşın bir sürü lafın arasında
-bu evde nasıl ısınıyorsunuz?
sorusunu duymuş. Umutsuz Saygonlu nun iç sesi ani mırlamaya
-anne ya ağustos ayındayız ne ısınması ne sobası önce yatak
diyivermiş.
ancak annesinin yüz ifadesine baktığında, kavrayamadığı ile karşılaştığında büyüyen göz bebeklerini ve alık ifadesini, ortam loş bile olsa seçebilmiş.Umutsuzluğu giderek artan çekirdek bireyleri son darbeyi
-tuvalet nerde ?
sorularının cevabı olarak bahçeye geri dönüp, bir örtü ile önü kapatılmış evden ayrı küçük kulebeciği görünce yemişler.
kulübenin zemini toprak, ortada bir küçük çukurcuk durmaktaymış.
Pürtelaş sakinliğini korumaya çalışarak, evlerini açtıkları için teşekkür ettiklerini ancak hava kararmadan bir kaç yere daha bakıp, karar vermek istediklerini belirtmiş.
Hızla arabaya yönelip, kapıları kapattıklarında gümbürtü kopmuş. Anne Pürtelaş (ki gözbebekleri hala küçülememiştir.) kendisinin o güzel ve yalnız ülkenin güneydoğusundan geldiğini, mesleği gereği on bir yılını doğuda geçirdiğini ancak böyle bir mekanın varlığının onu dumur ettiğini, kelimenin tek anlamıyla kükreyerek haykırmış. Arka koltukta tüm konuşmaların bitmesini bekleyen Saygonlunun son sözleri ise;
-ilginç bir sosyolojik vaka idi.
olmuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder